Orta Asya’daki Türk Üniversiteleri II – Ahmet Yesevi Üniv. -

Prof. Dr. Osman Horata – Mütevelli Heyet Başkanı, 21 Ağustos 2010.

Orta Asya’daki Türk Üniversiteleri II – Ahmet Yesevi Üniv.

Orta Asya’daki Türk Üniversiteleri II – Ahmet Yesevi Üniversitesi, (Prof. Dr. Osman Horata – Mütevelli Heyet Başkanı), 21 Ağustos 2010.

Dr. Fahri SOLAK: Bugün ele alacağımız konu “Kazakistan-Türkiye Ahmet Yesevi Üniversitesi”. Ahmet Yesevi Üniversitesi’ni çok özel bir konuğumuzla ele alacağız; Prof. Dr. Osman Horata. Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı ve aynı zamanda Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi. Hoş geldiniz.

Prof. Dr. Osman HORATA: Çok teşekkür ediyorum. Üniversitemiz adına program ekibine, sizlerin şahsında çok teşekkür ediyoruz.

F. S.: Hocam, biz teşekkür ederiz. Ankara’dan zahmet edip geldiniz. Üniversiteye, üniversiteyle ilgili çalışmalara, diğer hususlara geçmeden önce, Ahmet Yesevi’den başlamak istiyorum. Yani üniversiteye ismini veren Ahmet Yesevi kimdir, fikirleri nelerdir, Türk dünyası için önemi nedir?

O. H.: Ahmet Yesevi hepinizin bildiği gibi sadece Doğu Türklüğünün değil Batı Türklüğünün de son derece önemli isimlerinden birisidir. Manevi mimarlarından birisidir. 12. yy’da yaşamış bir mutasavvıf, öncü mutasavvıflardan biri. Ama ismi Türkistan’la özdeşleşen ve “Piri Türkistan” olarak anılan tek mutasavvıf. Türkistan adı bugünkü anlamda üniversitemizin bulunduğu Türkistan şehrini değil, Hazar’dan Çin sınırlarına kadar Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölgeyi ifade eden bir yer adıdır. Yani Orta Asya 1928’lere kadar Türkistan olarak adlandırılır. Dolayısıyla “Piri Türkistan” bütün Orta Asya Türklüğünün manevi yapısının inşasında son derece önemli yere sahip bir mutasavvıf, düşünür. Aynı zamanda yetiştirdiği öğrencileriyle, dervişleriyle Anadolu’nun ve Balkanların Türkleşmesini sağlayan, yani Anadolu Türklüğünün mayasında büyük katkıları olan manevi mimarlardan biri. Üniversite olarak böyle bir düşünürün, Türk tarihi açısından bu kadar derin izler bırakmış müstesna bir şahsiyetin izlerini taşımaktan büyük bir memnuniyet duyuyoruz, onur duyuyoruz. Ve bu ağır yükün sorumluluğunu da taşımak için var gücümüzle gayret sarf ediyoruz.

F. S.: Yesevi Üniversitesi Kazakistan’ın eski başkenti Almaata’da yada yeni başkenti Astana’da değil de Tükistan şehrinde ya da eski ismiyle Yesi şehrinde. Bu bilerek yapılmış bir seçim değil mi?

O. H.: Evet muhakkak ki üniversitemizin kuruluş aşamasındaki son derece önemli kararlardan biri. Ahmet Yesevi, Yesi’li Ahmet demektir. Sovyetler dönemine kadar Türkistan olarak verilen şehrin adı Yesi’dir. Ahmet Yesevi’nin de doğum yeridir. Sadece Ahmet Yesevi’nin doğum yeri olması veya türbesini içerisinde bulunduran bir şehir olmasının ötesinde, hem Kazak Türklüğünün tarihi açısından, hem de Anadolu Türklüğünün atası olan Oğuz Türklerinin tarihi açısından son derece önemli bir yerdir. O bölge Oğuz Türklerinin de yoğun olarak yaşadığı bir bölgedir. Hem Oğuz Türklüğüne başkentlik etmiş, hem de Orta Asya Türklüğüne, Kazak Türklüğüne başkentlik etmiş olan son derece önemli, kadim bir bilim-kültür merkezidir. Dolayısıyla Ahmet Yesevi Üniversitesi’nin böyle bir yerde kurulmasının arkasında o kadim bilim ve kültür merkezini yeniden eski canlılığına kavuşturmak gibi, son derece önemli bir misyon da yatmaktadır.

F. S.: Ahmet Yesevi Üniversitesi Türkiye’nin Orta Asya’da açtığı ilk ve belki en büyük üniversite. Üniversiteyi, yaptığı çalışmaları, kuruluş amaçlarını, ilkelerini konuşacağız. Ama öncelikle Orta Asya Cumhuriyetleri’nde bağımsızlık sonrası dönemde eğitimin rolü ve önemi hakkında neler söylemek istersiniz?

O. H.: Orta Asya Cumhuriyetleri’nde bağımsızlık sonrası süreç son derece kritik bir süreçtir. Sadece o bölge açısından değil dünya barışı açısından da son derece önemli bir süreçtir. Biliyorsunuz Orta Asya yoğun olarak Türklerin yaşadığı, Türk devletlerinden oluşuyor. Bunlara Sovyetler Birliği döneminde tarım, ham madde tedariki rolü biçilmiş, sanayi alt yapısı yetersiz; ekonomisi, eğitimi, tamamıyla tek merkezden kontrol edilen bir yapıya sahiplerdi. Ama bu ortak kan dolaşımını besleyen damarlar birden bire 1991 yılında kesilince hakikaten bu ülkeler içinde en büyük sorun ayakta kalma mücadelesi, ayakta kalabilme sorunu oldu. Bu süreçte uzatılan son derece yerinde, mütevazı ama anlamlı bir dost elidir. Çünkü bu süreçten o ülkeleri yeniden organizması çalışır hale getirecek, nefes alıp verir hale getirebilecek olan insan gücüdür. Eğitimli insan gücüdür. Bir toplum için bunun önemini vazgeçilmezliğini hepimiz biliyoruz. O bakımdan Orta Asya’da o süreçte atılacak en önemli adımlardan birisi ya da önceliği eğitim alanında olması gerekir.

F. S.: Ahmet Yesevi Üniversitesi’nin kuruluş amacı, ilkeleri, misyon ve vizyonu nedir?

O. H.: Türkiye Cumhuriyeti’nin yurt dışında kurduğu ilk üniversite, Ortak devlet üniversitesidir. Özellikle altını çizmemiz gerekir; devlet üniversitesi ve ortak devlet üniversitesi. Bu tür üniversiteler niçin kurulur? Öncelikle biliyorsunuz “bilgi ve tecrübe paylaşımı”. İkincisi insani amaçlarla. Üçüncüsü politik amaçlarla kurulabilir. Dolayısıyla Ahmet Yesevi Üniversitesi’nin kuruluşunda bu üç etkenin de son derece önemli bir rol oynadığını söylemek mümkün. Amacımız özelde Türkiye ve Kazakistan ilişkilerine, genelde ise Türkiye ve Orta Asya ilişkilerine üniversitemiz yoluyla bilimsel bir derinlik kazandırmaktır. Ülkeler arasındaki ilişkilerin gelişmesine üniversite olarak katkıda bulunmaktır. Üniversitemizin kuruluş amaçlarından birisi budur. Böylesine sembolik önemi olan bir amaç taşımaktadır.

İkincisi, insani olarak hakikaten tarihi ortak kültürel değerlere sahip olduğumuz dünya Türklüğünün önemli bir kesiminin yaşadığı bir coğrafya. Dolayısıyla bu zor süreçte biraz önce bahsettiğim, uzatılan mütevazı ama her şeyden önce anlamlı bir “dost eli” olarak üniversitemizi değerlendirmemiz gerekir.

Üçüncü olarak, üniversite deyince elbette bilgi paylaşımı, tecrübe paylaşımı, biraz önce söylediğimiz gibi bu süreçte dost ülkelerin, kardeş ülkelerin en çok ihtiyaç duyduğu eksiklik olan insan kaynağıdır. Dolayısıyla o insan kaynağının yetişmesinde Türkiye Cumhuriyeti olarak tecrübelerimizi üniversite yoluyla aktarmak ve hem Kazakistan’ın hem de diğer Türk topluluklarından gelen öğrenciler yoluyla, bu yeni süreçte, o ülkelerin istikrar içerisinde kalkınmasına katkıda bulunmaktır.

F. S.: Devletlerarası kurulmuş özel statülü bir üniversite. Kamu tarafından kurulmuş bir üniversite. Dolayısıyla kendine özgü bir yönetim yapısı da olsa gerek. Nasıl bir yönetim yapısı tarafından idare ediliyor?

O. H.: Tamamen uluslararası anlaşmalar çerçevesinde kurulmuş bir hukuki yapıya sahiptir. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti ve Kazakistan Cumhuriyeti’nin eşit sayıda temsilcilerinden oluşan, yüksek düzeyde bürokratlardan oluşan en üst karar organı var. Biz buna Mütevelli Heyeti diyoruz. Bu mütevelli heyeti üyelerinin ötesinde asıl icradaki Rektör Kazakistan Cumhuriyeti tarafından, Rektör 1. Yardımcısı ise Türkiye Cumhuriyeti tarafından atanmaktadır. Tamamıyla üniversitenin kaynakları her iki ülkenin bütçelerinden ve ücretli öğrenci gelirlerinden karşılanmaktadır. Dolayısıyla bir özel üniversite statüsünden ziyade bir kamu üniversitesi, ama ortak bir kamu devlet üniversitesi özelliğine sahibiz.

F. S.: İki ülke arasında imzalanan antlaşmayla kurulduğuna göre, Türkiye ile Kazakistan’ın eğitiminin gelişiminde Yesevi Üniversitesi’nin önemli bir yeri var. Bu bağlamda Türk-Kazak eğitim ilişkilerinin gelişimi ve Yesevi Üniversitesi’nin yeri hakkında neler söylenebilir?

O. H.: Biliyorsunuz bağımsızlık sonrası süreçte Türkiye Cumhuriyeti olarak birtakım inisiyatifler alındı. Oradan ilk etapta çok sayıda öğrenci ülkemize getirildi. Hem üniversitelerde lisans eğitimi hem de lisansüstü eğitim amaçlı. Epeyce sayısı kabarıktı. Bunların bir kısmı başarılı oldu, bir kısmı da maalesef uyum sorunları veya farklı bir eğitim sisteminden gelmeleri sebebiyle pek de başarılı olamadı. Ama üniversite olarak Ahmet Yesevi Üniversitesi’nin bu süreçte Kazakistan’ın eğitim sistemi içerisinde veya Türkiye-Kazakistan diğer Türk Cumhuriyetler içerisindeki yerine baktığınız zaman, bizzat o sistemle uyumlu bir yapı içerisinde onların, onların bizzat kendi vatanlarında, farklı Türk Cumhuriyetlerinden öğrencileri de o çatı altında toplayarak eğitmek, Türkiye Cumhuriyeti’nin de üniversal birikimini de bu üniversitemiz aracılığıyla Kazakistan eğitim sistemine aktarmak. Öncelikli amaçlarımızdan birisi budur.

Ama geçen yıl, 22 Ekim 2009 yılında Sayın Cumhurbaşkanlarının Ankara görüşmesinde üniversitemizin işleyişine dair bir anlaşma imzaladık. Bu anlaşmayla birlikte üniversitemizin Kazakistan eğitim sisteminden bağımsız, uluslararası konumu özellikle vurgulanarak, üniversitemize normal Kazakistan Üniversitelerinden farklı, kendine özgü programlar yapabilme, ders geçme sistemi koyabilme, kredi sistemi getirebilme gibi bizim üniversitemize büyük avantajlar sağlayan birtakım hakları da sağlamış olduk. Dolayısıyla, amacımız, bu Türk-Kazak dostluğunun sembol kurumunu sadece Kazakistan açısından değil o bölge ülkelerine son derece üst düzey eğitim veren, kaliteli eğitim veren, Türk Cumhuriyetleri arasındaki kültürel bilimsel ilişkilerin geleceğini şekillendiren sembol bir kurum haline getirmek.

F. S.: Hocam, üniversiteniz halen kaç ülkeden öğrenci kabul etmektedir?

O. H.: Bizim öncelikli hedeflerimizden birisi eski Sovyetler Birliği içerisindeki Türk topluluklarına ulaşmak. Hakaslardan, Saka Türklerinden Irak Türklerine kadar, Kıbrıs’taki Türklere kadar yaklaşık 33 Türk topluluğundan, 14 farklı ülkeden öğrenciye sahibiz ki ben bunu nadide bir çiçek demetine benzetiyorum. Bu çiçek demetinin kokusunu, güzelliğini sadece Ahmet Yesevi Üniversitesi’nde bulmak mümkün. Üniversitemizin en önemli özelliklerinden birisi budur. Farklı ülkelerden öğrencilerimizin hem Kazakistan’da yetecek kadar Türkiye ve Kazakistan hükümetleri burslarını sağlamakta, yol masraflarını karşılamakta, onların Atatürk’ün deyimiyle “tarihin derinliklerinde buluşturup”, Türk kültürünü, AT’nin medeniyet ufkunda yeniden bir güneş gibi doğdurmanın çabası içerisindeler.

F. S.: Peki öğrenci seçimi ve kabulü hangi sistemle yapılmaktadır? Gerek Türkiye içinden gerek Kazakistan’dan gerekse diğer 14 ülkeden öğrenci seçimi, kabulü için uyguladığınız yöntem nedir?

O. H.: Takdir edersiniz ki 14 farklı ülkeden -ve bu sayının daha da artmasını temenni ediyoruz, her geçen gün de artıyor- farklı sistemlerle öğrenci kabulümüz var. Kazakistan içerisinden tamamıyla Kazakistan Merkezi Sınav Sistemi ile öğrencileri kabul ediyoruz. İkinci olarak Türkiye Cumhuriyeti’nden öğrenci alırken de burada yaklaşık bin civarında kontenjanımız var. O da tamamen Üniversiteler Arası Seçme ve Yerleştirme Sınavı ile öğrencilerimiz Türkiye’deki bir üniversiteye nasıl yerleşiyorlarsa tercih edip oraya yerleşiyorlar. Türkiye’deki üniversite gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin sıcak ellerini daima en yakınlarında hissediyorlar.

Bunun dışında diğer pek çok ülkeden bir sistem dahilinde temsilcilerimiz aracılığıyla, oralardaki eğitim müşavirliklerimiz aracılığıyla başarılı ama okuma imkânı olmayan ya da Türk-Kazak bayrakları altında Ahmet Yesevi çatısı altında eğitim görmek isteyen öğrencilerimizi not ortalamalarına göre, ayırdığımız kontenjanlar nispetinde üniversitemize kabul ediyoruz. Bu sayıyı şu an her yıl yaklaşık olarak 150 civarında öğrenci, farklı Cumhuriyetlerden öğrenciler geliyor.

Bunun dışında bizzat Kazakistan hükümetinin de Kazakistan dışında yaşayan Kazakları üniversitemize, Kazakistan’ın kabulü çerçevesinde de pek çok öğrenci bu sayının dışında yine üniversitemize de geliyorlar. Onların kontenjanları ayrıca veriliyor, belirleniyor.

F. S.: Öğrencilere ne tür imkânlar sunulmaktadır? Yani bir öğrenci Ahmet Yesevi Üniversitesi’ni niye tercih etmelidir?

O. H.: Evet, Ahmet Yesevi Üniversitesi’nin artıları nedir? Takdir edersiniz ki ülkemizdeki üniversitelerin sayısı 167-170 rakamına yaklaştı. Yurt dışında binlerce öğrenci var. Ahmet Yesevi Üniversitesi’ni öğrencilerimiz niçin seçsinler? Türkiye’den yaklaşık 2 bini internet üzerinden, 600 civarında öğrencimiz de örgün eğitimde eğitim görüyor. Şimdi diğer üniversitelere göre bizim artılarımız, bu öğrencilerimiz arasındaki üniversiteler arasındaki yarışta artı değer olarak öne çıkan en önemli özelliğimiz üniversitemizde okuyan bütün öğrencilerin, üniversitemizde aldığı eğitimle bütün Türk lehçelerinin kapılarını aralayabilmesidir. Türkiye Türkçesine en uzak lehçe olan Kazak Türkçesini öğrenen bir öğrencimiz, diğer bütün Türk lehçelerini anlayabilmekte ve bu birikimi sayesinde benzerlerine göre daha rahat iş bulabilmektedir. Aynı zamanda Türkçe de öğrendikleri için bugün Kazakistan’da pek çok yere gittiğimizde Kazak öğrenciler Türkçe bilgileriyle Kazakistan içerisinde, önemli sayıda Türk yatırımcıda iş bulabilmektedirler ve öğrenciler bunu bilmektedir.

İkincisi, biraz önce söylediğim gibi, eğer yurt dışında okumak istiyorlarsa Türkiye’deki harcadıkları, annelerinden, babalarından öğrenim için ayırdıkları harcama tutarının daha da altında bir ücretle yurt dışında ve uluslararası bir diploma alma arzu ediyorlarsa Ahmet Yesevi Üniversitesi’ni tercih etsinler. Ahmet Yesevi Üniversitesi olarak Ata yurdun kalbinde, o derin tarihin havası soluklanarak, hâlâ bugün yaşayan o bozkır medeniyetinin şartlarını, koşullarını görebilmeleri açısından da öğrencilerimiz için son derece önemli fırsatlar verdiğini düşünüyorum. Bunun dışında öğrencilerimiz açısından yurt imkânları açısından, spor tesisleri açısından da Kazakistan’ın fiziki alt yapısı en iyi üniversitelerinden birisidir. Dolayısıyla son derece gelişmiş bir alt yapıda bu kadar artı değerler kazandırabilecek, bilgi ve beceri kazandırabilecek bir üniversitede eğitim görmek isteyen öğrencilerimizin muhakkak ki Ahmet Yesevi Üniversitesi’nden de memnun ayrılacaklarını düşünüyorum.

F. S.: Söz buraya gelmişken Kazakistan’da çok sayıda üniversite olduğunu biliyoruz gerek Almaata’da gerek diğer şehirlerde. Kazakistan’daki üniversite sistemi içerisinde Ahmet Yesevi Üniversitesi’nin özgünlüğü ile ilgili de bir şeyler söylemek ister misiniz?

O.H.: Biraz önce söylediğim gibi tamamen Kazakistan eğitim sistemi içerisinde bir Kazak Üniversite içinde yapılanma nasılsa o şekilde yapılanmanın olduğu bir yapılanmaya sahiptik. İnşallah bu anlaşmadan sonra Kazakistan içerisinde farklı, özgün özellikleriyle öne çıkan bir üniversite olma konusunda adımlarımızı hızlı bir şekilde atacağız. Onlardan farkımız, bütün Türk Cumhuriyetlerinden öğrencilerimizi özellikle orada barındırması, Türkçemizi de öğrencilerimize öğretme imkânı sağlaması, Türkiye’den giden öğrenciler arzu ettikleri takdirde Rusçayı öğrenme ve geliştirme fırsatı verebilmesi. Tabii Kazakistan içerisindeki diğer üniversiteler, Almaatı gibi pek çok yerde 250 civarında üniversite var. Onlar da ciddi kalite kaygısıyla pek çok üniversiteyi kapatma yoluna gitti. Ama üniversitemiz şu ana kadar daha çok nicelik açısından büyümeyi tercih ettiği için nitelik biraz geri planda kalmış, bu bakımdan Kazakistan’daki üniversiteler arasında hak ettiği yere ulaştığını söylemek zor. Ama bu açığı çok kısa bir sürede kapatacağımızı düşünüyoruz.

F. S.: Hocam kaç tane fakülte var, kaç tane bölüm var, ne kadar öğretim üyesi çalışıyor, öğrenci sayısı vb. temel göstergeler itibarıyla kuruluştan bugüne nasıl gelişmiştir üniversite?

O. H.: Ahmet Yesevi Üniversitesi’nin temelleri 1991 yılında, henüz Sovyetler Birliği dağılmadan bizzat sayın Nazarbayev’in talimatıyla atılmış. Pek de alışık olmayacak bir şekilde bizzat üniversitenin kuruluşuna dair imzayı da Sayın Devlet Başkanı atmıştır. Onun ne kadar uzak görüşlü bir lider olduğunu bu tercihinden de anlamak mümkün.

Malumunuz uzun savaşlardan, işgallerden sonra Türkistan şehri son derece geri kalmış, yeterince gelişememiş bir şehir. Kuruluş yıllarında 30 bin nüfuslu bir şehir iken bugün 130 binlere ulaşan bir şehir. Sadece Kazakistan’ın değil bütün Türk Dünyasının da manevi başkenti gibi önemli bir misyona sahip olan bir şehir. O yıllarda 300 öğrenciyle üniversitemiz öğretime başladı. Daha sonra zaman içerisinde gelişerek farklı şehirlerde Taraz gibi, Çimkent gibi farklı şehirlere yayılan kampuslarıyla 30 binlere varan, birdenbire çok hızlı bir şekilde büyüyen bir üniversite haline geldi. Ama biz 2008 yılından itibaren yönetime gelmemizden sonra, üniversitemizde nicelik olarak büyümekten ziyade nitelik olarak büyümeyi tercih ettik. Üniversiteler arasındaki hızlı yarışta geri kalmamak için üzerimizdeki yüklerden biraz kurtulmaya çalıştık. Taraz ve Çimkent gibi yerlerdeki birimlerimizi Kazakistan Eğitim Bilim Bakanlığı’na devrederek Türkistan merkezli, Kentav ve Türkistan’da yerleşen, kaliteli, yaklaşık 10-12 bin civarında öğrencisi olan bir üniversiteye doğru yavaş yavaş ilerliyoruz. Şu an 20 bin civarında öğrencimiz var. Bunun önemli bir kısmı açık öğretim ve internet üzerinden eğitime ayrılmıştır. Dolayısıyla biz zaman içerisinde açık öğretimi -Kazakistan’da yoğun bir şekilde tercih edilen- yavaş yavaş minimum seviyeye indirip, internet üzerinden eğitimi de orada yaygınlaştırmak, ama bunların oranlarını da belli bir düzeyde tutarak örgün eğitime ağırlık vermeyi amaç haline getiriyoruz.

Üniversitemizde yaklaşık 1.500 civarında akademisyen var. Türkiyemizden de her yıl değişik üniversitelerimizden de öğretim üyelerimiz üniversitemize katkıda bulunmak için oralarda gelip ders veriyorlar. Aynı zamanda üniversite olarak biz üniversitemizden pek çok öğrencimizi de bilhassa son iki yıldır -40’a yakın öğrencimizi- lisansüstü eğitim görmek ve doktoralarını yapmak, daha sonra da üniversitelerimize dönerek oralarda hizmetlerini yapmaları için yoğun bir program da takip ediyoruz. Belki burada şunu da vurgulamak gerekir; yaklaşık bir yıl önce hizmete açtığımız hastanemizde tıp fakültesinin ilk hastanesi, Kazakistan’daki ilk tıp fakültesi hastanesi olma özelliği taşımaktadır. Diğer kurumlara da örnek olabilecek seviyedeki bu hastanemiz gelişmekte, hem uygulamayı hem de teorik eğitimi bir arada tıp fakültesiyle götürmeye çalışıyoruz. Dolayısıyla sağlık alanında biz Kazakistan’da model bir üniversite olma gayreti içerisindeyiz.

F. S.: Bugüne kadar kaç mezun verilmiştir? Buna ilişkin bir araştırma yapıldı mı? Bir de mezunların iş bulma imkânları nasıldır?

O. H.: Tabi net bir rakam verebilmem mümkün değil ama kuruluşundan bugüne Ahmet Yesevi Üniversitesi adıyla, 1994-95 öğretim yılından itibaren öğrenci almaya başladık. Yaklaşık olarak her yıl bine yakın bir öğrenci verdiğimizi düşünürsek 10 binlerin üzerinde bir öğrenciyi Kazakistan eğitim sistemine kazandırdığımızı söylememiz mümkün.

Gittiğimiz her yerde Ahmet Yesevi Üniversitesi mezunu öğrencilerimize rastlamak mümkün. Bunlar daha çok Türkçe bilgisiyle kendilerine iş bulabilme imkânı bulabilmekteler. Aynı zamanda Türkiye’de de pek çok üniversitemizde yetişen öğrencilerimiz Türkiye’de akademik kariyerlerine başlayanlar veya değişik Türk şirketlerinde görev alma fırsatını bulan öğrencilerimiz de var. Dolayısıyla benzer mezunları arasında bu dil bilgileri sebebiyle farklı tecrübeleri, birikimleri sebebiyle iş bulmalarının biraz daha kolay olduğunu söyleyebiliriz.

F. S.: Türkiye Kazakistan’da önemli yatırımcı ülkelerden biri. Dolayısıyla Türkçe bilen elemana Türk iş adamlarının ihtiyacı oluyordur. Bu ihtiyacı da büyük oranda Yesevi Üniversitesi karşılamış oluyor değil mi?

O.H.: Biliyorsunuz dünyadaki müteahhitlik sektöründe Çin’den sonra Türkiye olarak ikinciyiz. Bunun % 10’u da, dünyadaki 134 ülkeden % 10’nun da Kazakistan’da olması hakikaten Kazakistan’ın yeni süreçte % 70’e yakın bir oranını Türk firmalarının inşa ettiğini söylemek mümkün. Oralarda öğrencilerimiz hem Türkçe, hem Rusça hem de Kazakça bildikleri için… Aynı zamanda turizm sektöründe otellerde son derece rahatlıkla iş bulabilmektedirler.

F. S.: Mezunlara dönük bir çalışma var mı, mezunlar derneği gibi? Gençlerin öyle bir faaliyetleri var mı?

O. H.: Şu ana kadar maalesef üniversitemizin bir eksikliği mezunlar derneğimiz yok. Ama şu an için çalışmamızı başlattık orada önemli sıkıntılarımızdan birisi maalesef bilişim altyapısının bütün Kazakistan’da yeterli seviyeye gelmemesi. İlk geldiğimizde üniversitemizde yaptığımız işlerden birisi bilişim alt yapımızı, internet alt yapısını yeterli hale getirmek. Şu an için ücretsiz internet bağlantısı sunan, kesintisiz internet bağlantısı sunan Kazakistan’daki tek üniversiteyiz. İnşallah bundan sonra bu imkânlarımızla bunları da kolaylıkla yapacağımızı düşünüyorum.

F. S.: Tabi üniversitede sadece lisan eğitimi yapılmıyor, lisansüstü eğitimi de yapılıyor. Ayrıca binden fazla akademisyenin olduğu bir ortamda bölgeye yönelik araştırmaların da beraberinde gelmesi, yapılması doğal bir süreç. Bu açıdan bakıldığında lisansüstü eğitim ve bölgeye yönelik yapılan araştırma faaliyetleri hakkında bilgi verir misiniz? Bir de bunla bağlantılı olarak belki üniversitenizin kitap yayınladığını, dergi yayınladığını, yayın faaliyeti olduğunu da biliyoruz. Bu konuda bilgi verir misiniz?

O. H.: Bu konuda soru sorduğunuz için özellikle çok teşekkür ediyorum. Biz mütevelli heyeti bünyesinde de genellikle uzaktan eğitim faaliyetlerini buradan koordine ediyoruz. Aynı zamanda SSCI (Social Sciences Citation Index) tarafından yayımlanan Bilig dergimizi buradan çıkarıyoruz. Bu yılda dört sayı düzenli olarak çıkan sosyal bilimler alanında atıf indekslerine ülkemizden giren ilk dergilerden biridir.

Bunun dışında üç araştırma merkezimizde yeni açacağımız Avrasya Araştırmaları Enstitüsü’nde de üniversitemizin araştırma misyonunu, bölgeye dönük beklentileri karşılamaya dönük görevlerini yapabilmesi için araştırma merkezlerine de çok önem veriyoruz. Ekoloji Araştırma Merkezimiz var. Malumunuz o bölge ekolojik sorunları sebebiyle çok sık gündemde olan bir bölge. Bilhassa Türkoloji araştırmalarına çok önem veriyoruz. Türkoloji dergimiz çıkıyor. Ve bir de Almaata’da şu an Avrasya Araştırma Enstitüsü’nü açmak için hem Türkiye’de hem de Kazakistan’daki araştırmacılara araştırma imkânları sunacak, araştırmalar yapmasını teşvik edecek bir enstitünün de açılma hazırlığı içerisindeyiz.

F. S.: Üniversite yayınları, süreli yayınları, Türkiye’deki Üniversitelere ve büyük kütüphanelere de gönderiliyor değil mi?

O. H.: Şimdi üniversitemizin son derece gelişmiş bir matbaası var. Bilhassa son yıllarda ders kitabı basımına dönük çok önemli çabalar içerisine girdik. Bunları özellikle teşvik ediyoruz. Öğretim üyelerimize telif haklarını vererek ders kitapları çevirmelerini ve yazmalarını, onları matbaalarımızda basmayı düşünüyoruz. Orada çıkardığımız dergiler, Türkoloji dergisi, Türkoloji dünyası bakımından da yakından takip edilen bir dergi. Her yıl muhakkak uluslararası geniş katılımlı sempozyumlar, düzenli olarak Türkoloji kongreleri düzenleniyor.

F. S.: Eğitim öğretim çalışmaları dışında üniversitenin Kazak toplumuna katkılarından söz edersek neler söylenebilir?

O.H.: Çağdaş üniversitelerden beklenen en önemli özelliklerden birisi de biliyorsunuz yaşam boyu eğitim sürecine katkıda bulunmak. Biz bu amaçla üniversitemizde T.C. Milli Eğitim Bakanlığı ile üniversitemiz bünyesinde kurulan yaygın eğitim merkezimiz var. Burada dokumacılıktan kuaförlüğe kadar, el sanatlarına kadar değişik alanlarda ara eleman ihtiyacını yetiştiren örgün eğitim kademesindeki insanlara hizmet veriyoruz. Binlerce öğrenci mezun oldu. O, bölgede üniversitemizin en az üniversitemiz kadar etkin bir hizmet etmemizi sağlayan bir birimimizdir. Bunu önümüzdeki yıllarda daha da geliştirmeyi, yaygınlaştırmayı düşünüyoruz. Aynı zamanda Türkçe öğrenmek isteyen arkadaşlarımıza da yine üniversitemiz yoluyla üniversitemiz dışındaki insanlara da bu kurslarımızla ulaşmaya çaba sarf ediyoruz.

Diyelim ki en basit su tesisat işlerini yapabilecek, elektrik işlerini yapabilecek donanımda insanlar bulmak bir ara son derce zormuş. O kurslardan mezun olan öğrencilerimiz sadece o bölgede değil, Almaata gibi önemli şehirlerde kolaylıkla iş bulma imkânına sahipler.

Hastanemiz aracılığıyla da tabi sadece değişik birtakım sağlık taramaları, ücretsiz sünnet törenleri gibi, ücretsiz ameliyatlar gibi Türkiye’den ekipler göndererek yapıyoruz. Mesela geçen yıl orada son derece yaygındır burun yarıkları ve ağız yarıkları. Birtakım radyoaktif etkilenmeler veya savaşlar sebebiyle ücretsiz yüzlerce çocuğu, insanı biz ameliyat ettik. Her yıl bu tür programlarımızı da devam ettiriyoruz. Aynı zamanda işbirliği yaptığımız üniversitelerimizden değişik uzmanlarımızı götürüp oralarda seminerler düzenleyerek topluma dönük işlevimizi de en etkin bir şekilde yerine getirmeye çalışıyoruz.

F. S.: Geleceğe dönük hedeflerinizden, planlarınızdan kısaca bahseder misiniz?

O. H.: Ahmet Yesevi Üniversitesi olarak amacımız bu üniversitemizi Türkiye, Türk Dünyası için iki önemli devletin Türkiye ve Kazakistan’ın işbirliğine yaraşır, Türk-Kazak dostluğuna Türkiye’ye ve Türk Cumhuriyetleri arasındaki bilimsel ve kültürel işbirliğine en üst düzeyde katkıda bulunan kurum haline getirmektir. Bütün amacımız budur.

F. S.: Zaman ayırdığınız için tekrar teşekkür ediyorum ve çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

O. H.: Ben de bu fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum.  Bu vesileyle bizleri seyreden Ahmet Yesevi ailesine, öğrencilerimize, mezunlarımıza da selamlarımızı iletiyorum.

Bu videoyu indirmek için lütfen tıklayınız…