Büyük Öğrenci Projesi -

Hasan Kaplan – MEB Genel Müdür, 19 Haziran 2010.

Büyük Öğrenci Projesi

Büyük Öğrenci Projesinin 15 Yılının Değerlendirilmesi, (Hasan Kaplan – MEB Genel Müdür), 19 Haziran 2010.

Fahri SOLAK: Bugünkü programımızda Türkiye-Türk dünyası eğitim ilişkilerini ele alacağız. Konuğumuz Eğitim Bakanlığı Yurt Dışı Eğitim Öğretim Genel Müdürü Sayın Hasan Kaplan. Efendim hoş geldiniz.

Hasan KAPLAN: Hoş bulduk.

F. S.: Bugünkü programımızda Milli Eğitim Bakanlığı adına Türk devlet ve topluluklarında eğitim işlerini koordine eden, yürüten Genel Müdürlük, Genel Müdürlüğün yürüttüğü projeleri değişik açılardan ele alacağız. Ama önce genel bir hususla başlamak istiyorum. Yurt dışı eğitim öğretim genel müdürlüğü hakkında kurumsal yapısı, faaliyetleri, öncelikleri hakkında kısa bir bilgiyle başlayabilir miyiz?

H. K.: Tabii ki. Ben önce bu son olaylar sebebiyle Kırgızistan’da hayatını kaybeden Kırgız ve Özbek kardeşlerimize Cenabı Allah’tan rahmet ve geride kalan aile fertlerine ve tüm Kırgız halkına da başsağlığı dileyerek sözlerime başlamak istiyorum.

Öncelikle tabii ki böyle bir programda bizi konuk ettiğiniz için size teşekkür etmek istiyorum. Milli Eğitim Bakanlığı Yurt Dışı Eğitim Genel Müdürlüğü sizin de bildiğiniz gibi başta beş Türk Cumhuriyeti olmak üzere, daha sonra Türk ve akraba topluluklarının tümüyle ilgili olan tüm alandaki iş birliğiyle ilgili çalışmaları yürüten bir genel müdürlük.

Bendeniz sekiz yıldır bu genel müdürlüğün başındayım. Genel Müdürlüğümüz başta 1992 yılında ülkemiz tarafından tek taraflı olarak başlatılan “büyük öğrenci projesi” olmak üzere, ülkelerle eğitim faaliyetleri alanındaki ilişkileri düzenlemek, ülkelerde eğitim çalışmalarını koordine etmek ve Türk Cumhuriyetlerinde orta öğretim ve ilköğretim düzeyinde okullar açmak gibi faaliyetleri yürütüyor.

F. S.: Bu noktada tabii projelerin hepsine tek tek değineceğiz. Malum 1991 yılında bu cumhuriyetler bağımsızlıklarını kazandılar. Diğer Türk topluluklarıyla, akraba Türk topluluklarıyla da ilişkilerimiz çok tarihi derinliği olsa bile 91’den sonra yeni bir döneme girdi. Tam bu noktada Türk dünyası için eğitimin önemi nedir? Yine bu ülkelerle Türkiye’yle ilişkilerinde bildiğimiz kadar en sağlıklı gelişen, hızlı gelişenlerden biri eğitim ilişkileri. Bu hususlara değinir misiniz? Türk dünyası için eğitim niye önemlidir? Türkiye ile ilişkilerinde niye başat sektör durumundadır?

H. K.: Bütün dünyayla ilişkiler açısından eğitim her zaman birinci önceliğe sahiptir. Biliyorsunuz ülkelerin kalkınmasında ve dönüşümün sağlanmasında eğitim anahtar rolü olan bir alandır. Türk dünyasını, biliyorsunuz daha önce 1917 Bolşevik İhtilali’nden sonra kısa bir süre içerisinde Orta Asya ve Kafkaslar’da Sovyetler Birliği alanını genişletti. Dolayısıyla bu 70 yıllık zaman zarfı içerisinde tamamen farklı bir sistem için eğitimde insanlar yetiştirilmeye çalışıldı. O farklı sistem dönemi devrini tamamladı ve kapandı. 1991’den sonra bağımsız olan Türk Cumhuriyetleri, bağımsız olduktan sonra yeni bir dünya düzeniyle karşılaştılar. Dolayısıyla dünyadaki piyasa ekonomisinin ihtiyaç duyduğu yeni dünya düzeninde demokratik dönüşümleri sağlanması gereken bu Türk Cumhuriyetlerinin hiç şüphesiz yetişmiş insan gücüne ihtiyacı vardı. Bu yetişmiş insan gücünün hazırlanmasında Türkiye yardımcı olmak istedi. Bu anlamda öncelikle 10 bin öğrenciyi ülkemize davet ederek “Büyük Öğrenci Projesi”ni başlattı. Bu “Büyük Öğrenci Projesi” ile ülkelerin kendi yeni sistemlerini kurarken tabii ki ekonomik zorlukları vardı. Diğer alanlardaki zorluklar vardı. Ama yeni sistemi işletecek olan güçlü kadrolara ihtiyaç vardı. İşte o kadroların hazırlanması büyük önem arz ediyordu. Ve Türkiye bu anlamda elini taşın altına koyarak “Büyük Öğrenci Projesi”ni başlattı.

F. S.: Çok da erken tarihlerde başladı değil mi, Türkiye’yle Türk Cumhuriyetleri ve Akraba Topluluklarıyla ilişkileri? Hemen 90’ların başında başladı sanki… O sürece ilişkin neler söylenebilir?

H. K.: Kısaca değinmek gerekirse aslında Türkiye’zşz Türk dünyasıyla olan ilişkilerş ağırlıklı olarak Tanzimat döneminde, daha önceki yıllara ya da çağlara da dayanır. Ama Tanzimat dönemiyle yoğunluk kazanır. Daha sonra İttihat ve Terakki döneminde Türk dış politikasına dönük politikalarla bu biraz daha yoğunluk kazandı. Ama esasen ilişkiler Sovyetler Birliği dağıldıktan sonraki süreçte cumhuriyetler bağımsızlığına kavuşunca yoğun ilişkiler başladı. Tabii Türkiye ilk önce Büyükelçiliklerini açtı ve diplomatik ilişkiler başladı. Bunun arkasından hemen büyükelçiliklerin içersinde bütün birimlerin yanında bir de Eğitim Müşavirliklerini oluşturdu. Bu eğitim müşavirlikleri de bu ülkeyle ülkemiz arasında eğitim ilişkilerini düzenlemek üzere kuruldu. Arkasından hemen ülkelerde model oluşturma adına birer ikişer tane olmak üzere eğitim kurumları oluşturuldu. Türkiye’deki Anadolu Lisesi programını uygulayan liselerimiz kuruldu. Bazı ülkelerde de mesleki okullarımız açıldı.

F. S.: Toplam kaç ülkede bu türden çalışmalar yürütüyorsunuz? Bir rakam var mı?

H. K.: 57 ülke ve topluluk. 57 ülke ve toplulukta bizim bu çalışmamız yapılıyor. Rusya Federasyonu’yla çok yoğun ilişkiler var. Rusya Federasyonu içerisinde yaşayan Özerk Cumhuriyetlerle yoğun ilişkilerimiz var. Bir de bağımsız Türk devletleriyle ilişkilerimiz var. Biliyorsunuz Balkanlarla yakın ilişkilerimiz var. Bir de yakın komşularımızın tümüyle. Yani şunu söyleyebiliriz: Müşterek tarih ve kültür coğrafyamızın tümüyle bu eğitim ilişkilerini sürdürüyoruz.

F. S.: Şimdi hiç şüphesiz bu üç projeden ibaret değil, belki yüzlerce başlıktan bahsedebiliriz, ama büyüklerinden başlayarak biraz açalım istiyorum. “Büyük Öğrenci Projesi” çok gözde bir proje, uzun yıllardır yapılıyor. “Büyük Öğrenci Projesi” nedir? Amacı nedir? Bu süreçte neler yapılmıştır? Bu projeyi biraz açabilir miyiz?

H. K.: Büyük öğrenci projesi 1992-93 eğitim öğretim yılında ülkemizin Türk Cumhuriyetlerinde yeni dönemde ihtiyaç duydukları kadroların hazırlanması, bir. İki, yetişen yeni nesil arasında dostluk bağlarının oluşturulması. Üç, Türkçe’nin daha geniş bir yelpazede konuşulması. Dört, Türk kültürünün tanıtılması. Çünkü bu kardeş cumhuriyetlerin kendi kültürel kökleri üzerinde yeniden devletlerini inşa etmesi ve aynı zamanda bununla büyük bir şemsiye oluşturup dünya milletleri arasında yerlerini almalarına yardımcı olmak amacıyla ülkemiz “Büyük Öğrenci Projesi”ni başlattı.

Önce 7 bin öğrencinin gelmesiyle başlayan proje, daha sonraki yıllarda stabil bir hal alıp her yıl 1.500 öğrenciyle devam ediyor. Bu önümüzdeki eğitim-öğretim yılı için de yine 1.500 öğrenciye burs kontenjanı tahsis edilmiş durumda. Ve lisans düzeyinde eğitim görecek olan öğrenciler içinde 12 ülkede, 15 noktada bizim Türkiye’deki ÖSS sınavının aynısı olan Türk Cumhuriyetleri ile Türk ve Akraba Toplulukları Sınavı (TCS) yapıyoruz.

Merkezi sınavla seçiliyor öğrenci. Sınav yapılabilen yerlerde sınav yapılıyor. Sınav yapılamayan yerlerde, az sayıda öğrencinin olduğu yerlerde seçici kurullar vasıtasıyla bizim büyükelçiliklerimizde oluşturulan seçici kurullar marifetiyle seçilip geliyor. Dolayısıyla kendi emsallerine nispeten daha başarılı olan öğrenciler seçilerek geliyor. Bunlar lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyinde. Artı bu öğrenciler içerisinde Türkçeleri yeterli olmayan öğrenciler içinde gerek ülkemizde gerekse ülkelerinde bizim Türkiye Türkçesi eğitim merkezlerinde, Türkiye’de de TÖMER’de 1 yıl Türkçelerini geliştirip daha sonrada TÖMER eğitiminden sonra yapılan bir sınavla, Türk Cumhuriyetleri ile Türk ve Akraba Toplulukları Sınavıyla (TCS) sisteme alınıyorlar.

Sınav, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Tacikistan, Bosna-Hersek, Kosova, Arnavutluk, Bulgaristan, Romanya’da yapılıyor. Diğer ülkelerde seçici kurullar vasıtasıyla öğrenciler seçiliyor. Bu “Büyük Öğrenci Projesi” kapsamında şu anda bizim 40 üniversitemizde öğrencilerimiz öğrenim görüyorlar.

F. S.: Peki bunların yoğunlaştığı alan var mıdır efendim? Yani daha çok mühendislik eğitimi mi alınıyor, yoksa sosyal bilimler mi okuyor çocuklar. Böyle bir ayrım var mıdır? Yoğunlaşma, yoksa ihtiyaca göre ülkeden ülkeye değişiyor mu?

H. K.: Şimdi biz her sene bununla ilgili Türkiye’de paydaş kurumlarımız var. Başbakanlıkta, bir Devlet Bakanımız biliyorsunuz Türk Devlet ve Akraba Topluluklarından sorumlu. Dışişleri Bakanımız, İçişleri Bakanlığımız, YÖK, ÖSYM… Bu paydaş kurumlarımızla biz bir yılın değerlendirmesini yapıp kararlarımızı alıyoruz. Aldığımız kararlarda da ülkelerin ihtiyaç duydukları, yani geçmiş yıllarda kullandıkları kontenjanları da dikkate alarak ülkelere kontenjanlar ayırıyoruz. Ayrıca ülkeye soruyoruz, “sizin hangi alanlara ihtiyacınız var”? Zaman zaman bu değişebiliyor. Biz ülkeye soruyoruz: Diyoruz ki “Siz hangi alanda daha çok ihtiyaç duyuyorsunuz?” O ülkenin belirlemesine göre tercih programlarına konuluyor ve öğrenciler de ona göre tercihlerini yapıyor.

F. S.: Peki bu seçilen öğrencilere Türkiye’de ne tür imkânlar sağlanıyor?

H. K.: Öğrencilere önce tabii yurt imkânı, burs imkânı, senede bir kez olmak üzere giyecek ve kırtasiye yardımları yapılıyor. Ayrıca sağlık giderleri bizim tarafımızdan tamamen karşılanıyor.

F. S.: 1992-1993 eğitim-öğretim yılından itibaren toplam kaç öğrencinin yararlandığı konusunda bir bilgi var mı?

H. K.: 29 bin öğrenci bu projeden yararlanıp, ülkemizde eğitim imkânı sunulmuştur. Bunun 10 bin küsuru sistem içerisinde, yani bursluk sistemi içersinde başarılı olup mezun olmuş, bir kısmı da sistem dışında… Biliyorsunuz onun belli şartnamesi var, sistem dışına çıkıp mezun olmuş, ülkelerine dönmüş… Gerek kendi ülkesinde gerek başka ülkelerde çeşitli konumlarda hayatlarını devam ettiren mezunlarımız var. Bunlar içersinde diplomatlar var, milletvekilleri var, belediye başkanları var, iş adamları var. Her sene bizim TOBB’un yapmış olduğu bir Türkçe Konseyi iş adamlarını Türkiye’ye davet ediyor. Sizin de malumunuz. Siz de Kırgızistan’dayken gönderdiniz onları. Onlar Türkiye’ye geliyorlar. Bizim iş adamlarımızla bir araya geliyorlar. Çeşitli girişimcilik seminerlerinde ağırlanıyor. Yani diyebileceğim, hayatın her alanında başarılı bir şekilde kendinden söz ettiriyorlar. Artık Türkiye’de eğitim görmek bir ayrıcalık. Bu sene yapmış olduğumuz Nisan ayındaki TCS sınavına bir kişilik bir kontenjan için yaklaşık 30–36 arasında insanın müracaat ettiğini görüyoruz. Bugüne kadar 90 binin üzerinde insan sınavlara girmiş.

F.S.: Bu öğrenciler mezun oluyorlar, kendi ülkelerinde sorumluluklar üstleniyorlar, özel sektörde, devlet sektöründe önemli görevler yapıyorlar. Mezunlarla ilişki sürdürülüyor mezuniyet sonrasında?

H. K.: Hiç şüphesiz. İsterseniz onun öncesinde biz bu projede ne yapıyoruz, ondan bahsedeyim ilk önce. Bu sınavlar yapılıyor, öğrenciler Türkiye varış noktasına ulaştıklarında hava alanlarından alınır, yurtlarına yerleştirilir. Üniversitelerine kayıtları yapılır, ikametleri alınır ve bursları hemen bağlanır. Ayrıca uyum çalışmaları yapılır. Ve zaman zamanda bizzat merkezden bakanlıktan bir heyet olarak biz tanışma ve moral toplantıları yaparak tamamen informel ortamda öğrencilerimizi dinliyoruz. Bu seneki bursların iyileştirilmesiyle birlikte en son İzmir, Eskişehir ve Bursa’da yaptığımız toplantılarda öğrencilerden büyük memnuniyet aldık.

Mezunlara gelince, mezunlarımız bulundukları yerlerde pek çok dernek oluşturmuşlar. Artık iş adamı olanlar da iş adamları derneklerini oluşturmuşlar. Afganistan’ı ziyaret ettiğimde Aydın Afganistan Derneği’ni kurmuşlar ve çok da güzel çalışmalar yapıyorlar. Onlarla bizim bu anlamda sürekli bir temasımız, diyaloğumuz var. Gerek TİKA Koordinatörlükleri, gerek bizim Eğitim Müşavirlikleri bu anlamda ciddi çalışmalar yapıyorlar.

Ve bunun yanında bizim önümüzdeki dönemde biraz daha sistemli, biraz daha genele yaymak amacıyla “Türkiye Mezunlar Buluşma Günleri” projemizi yaptık. Bu “Türkiye Mezunlar Buluşma Günleri” projemizle de sekiz belki dokuz ayrı noktada bir araya gelmeyi hedefliyoruz. Bunun içinde Türkiye Tanıtma Fonu’ndan da bir miktarda finansı da temin etmiş durumdayız.

F. S.: “Büyük Öğrenci Projesi” mezuniyet törenleri bu projenin kamuya yansıyan en görkemli ayaklarından birini oluşturuyor. Bir şölen havasında geçiyor çünkü. Çok uluslu, çok kültürlü, uluslararası bir törene dönüşüyor. Törenlerle ilgili de bir bilgi verebilir misiniz?

H. K.: Şimdi mezuniyet şölenlerine biz 2004 yılından itibaren başladık. Daha önce mezuniyet şölenleri yapılmıyordu. Arkadaşlarla oturduk dedik ki; “bu çocuklar böyle öksüz, yetim çocuklar gibi diplomasını alıp gitmesinler. Onlara da böyle bir mezuniyet coşkusu tattıralım.” Ondan hareketle mezuniyet şölenlerini biz başlattık. Mezuniyet şölenlerinde biliyorsunuz başarılı olmuş, son üç yılda ailesinin yanına gidemeyen, örnek olan öğrencilerimizin aile fertlerinden birini, ya anne ya baba yoksa bir kardeş, ama aile fertlerinden birini de davet ediyoruz.

Tüm masrafları ülkemiz tarafından karşılanmak üzere gidiş-gelişlerini TİKA tarafından ama Türkiye’deki ağırlama işini biz üstlenerek onları da çocuklarının bu coşkusuna ortak ediyoruz. Artı, deminki sorunuza tamamlayıcı bir cevap olarak da eski mezunlarımızdan da ülkesinde belli konumlarda bulunan eski mezunlarımızı da 2007 yılından itibaren davet ediyoruz.

F. S.: Yeni mezunlarla eski mezunları aynı ortamda buluşturuyorsunuz…

H. K.: Tabii aynı ortamda. Kendilerinden sonra gelen arkadaşların hatta böyle konuşmalarında “keşke bizim zamanımızda da böyle bir şey olsaydı” gibi konuştuklarını görüyoruz. Onları da davet ediyoruz dolayısıyla burada farklı bir sinerji, güçlü bir sinerji oluşturmaya çalışıyoruz. Tamamen şölen havasında. İki senedir biliyorsunuz TRT Avaz canlı olarak yayınlıyor. Canlı yayına giriyor ve kontrol bizden çıkıyor o mezuniyet şöleninde. Ama onun arkasındaki çalışmalar var. Ondan daha sonra devam eden çalışmalar var. Bütün bu misafirlerimizle beraber bütün mezunlarımızla ve konuklarımızla beraber Sayın Bakanımızın, misafirlerimizin onuruna verdiği görkemli yemekler olur. Yemekler verilir, toplantılar ve görüşmeler yapılır. Çok değişik bir havada geçiyor. Ve her sene buna gösterilen ilgi de artıyor. Devletin üst düzeyinde katılımlar yapıldı. Meclis Başkanı ve Bakanlar düzeyinde bugüne kadar katılımlar yapıldı. Bu sene bizzat Sayın Başbakanımız programa katılmayı planlıyordu, ama son anda başka programlar araya girdiğinden, yoğunluktan dolayı Sayın Başkanımız katılamadı. Umarım önümüzdeki dönemde Sayın Başbakanımız bu programlarımıza katılacaktır.

F. S.: Bu projeyle  ilgili son bir şey sormak istiyorum. 2010 yılında kaç kişi mezun oldu?

H. K.: 1.240 arkadaşımız mezun oldu.

F.S.: Tabii sadece büyük öğrenci projesi yürütülmüyor. Başka projeler de var. “Kardeş Okul Projesi” var. Bu proje nedir, amacı nedir, neler yapılıyor?

H. K.: Bu kardeş okul projemizdeki amacımız yetişen yeni nesiller arasında dostluklar kurmak. Aynı zamanda eğitim alanındaki bilginin, görgünün, becerinin paylaşılması. Gerek eğitimciler arasında, gerekse öğrenciler arasında bu paylaşımı gerçekleştirmek. Ve yeni yetişen nesillerin dost olmalarını sağlamaktır.

Şimdi ben burada şöyle bir noktaya değinmek istiyorum: Bir Avusturyalı eğitimci dostuma dedim ki ‘Siz eğitiminizden ne bekliyorsunuz?’ Bana dedi ki “Eğitimden üç şey bekliyorum: Bir; sabah uyandığında teşekkür etmesini bilen, iki; ülkesini seven, üç; dünyanın herhangi bir noktasıyla teması olan.” Biz bu “Kardeş Okul Projesi”yle hem eğitimdeki bilginin, görgünün, becerinin, tecrübenin paylaşımını hem de gerek bizim ülkemizden, gerekse kardeş cumhuriyetlerden çocukların dünyanın başka bir noktasıyla bir temas oluşturmayı hedefliyoruz.

F. S.: Kaç okul var şu anda bu proje kapsamında?

H. K.: 245 okulumuz “kardeş okul” yapıldı. Ama bu “Kardeş Okul Projesi” çerçevesinde gidip-gelmeler var. Ama biz bunu biraz daha maksimum düzeye çıkarmak istiyoruz. Önümüzdeki dönemde bu alanda çok ciddi çalışmalar olacak.

F. S.: “Kardeş Okul Projesi” orta dereceli okullar için, “Büyük Öğrenci Projesi” yüksek öğrenime, üniversiteye yönelik, bir de “Dost Aile Projesi” var.

H. K.: Şimdi “Dost Aile Projesi” farklı çağrışımlar yapıyor. Aslında bu “Dost Aile Projesi” “Büyük Öğrenci Projesi” içindeki bir projedir. Bu bir iç proje ama önemsediğimiz bir proje. Bu projedeki amacımız Türkiye’de yüksek öğrenim gören öğrencilerin aile özlemlerini gidermek, bir de Türk kültürünün yoğun yaşandığı aile ortamına çekmek. Onlara soluk aldırmaya dönük bir proje. Bu tamamen gönüllülük esasına dayalı olan bir proje.

F. S.: Kaç aile var şu anda bu projede yer alan?

H. S.: 545 ailemiz bugüne kadar bu ‘Dost Aile Proje’sini desteklemiş, 924 öğrencimiz de bu projeden yararlanmıştır.

F. S.: Ne yapıyordu bu dost aileler? Bu projeye dâhil olan bir aile bir öğrenciye sahip mi çıkıyor?

H. K.: Şöyle oluyor: Öğrenci canı sıkıldığı zaman… -tabi bundan önce çalışma yapıyoruz, özellikle örnek aileleri seçiyoruz, gönüllülük esasına dayalı-… Öğrenci de gönüllü olacak aile de gönüllü olacak. Ama aile, örnek bir aile olacak. Buna özen gösteriyoruz.

Hafta sonlarında olur, bayramlar da olur, tatil dönemlerinde olur ve öğrencinin canı istediği zaman rahatlıkla bu ailenin kapısını çalabildiği bir aile olacak. Ve düğünde, dernekte bu öğrenciyi yanlarına alırlar, bir yere gittikleri zaman öğrencide onlara katılır, dolayısıyla ailenin bir ferdi gibi o da onlarla birlikte güzel günlerini, tatil günlerini paylaşır.

F. S.: Böylece Türk kültürünü, Türk aile yaşantısını da içerden yaşayarak görme imkânı sağlar.

H. K.: Bir de kendi aile özlemini ona gerçekten bir anne oluyor, gerçekten bir baba gibi yaklaşıyorlar. Dolayısıyla aile özlemini bir parça gidermiş oluyor. Tabii bütün bunlarla beraber kalıcı dostluklar kuruluyor.

F.S.: Tabii şimdi “Dost Aile Projesi”, “Kardeş Okul Projesi” ama bir de biliyoruz ki demin de bir şekilde ifade ettiniz TÖMER diye bir kuruluşumuz var. Gerek yurt içinde gerekse yurt dışında. Sırf bu bölgenin ortaya çıkardığı bir ihtiyaçtan sonra, 90’lı yıllardan sonra kuruldu değil mi TÖMER?

H. K.: TÖMER bu dönemde kuruldu. Bu “Büyük Öğrenci Projesi”yle birlikte kuruldu. Ülkemizde biliyorsunuz yabancılara Türkçe öğretimi konusunda çok geç hareket eden ülkelerden birisiyiz. Ama bu “Büyük Öğrenci Projesi”yle birlikte başta Anakara Üniversitesi TÖMER başladı. Ondan sonra şu anda Gazi, İstanbul, Ege Üniversitesi’nde de bizim TÖMER’lerimiz var.

Yurt dışındaki “Türkiye Türkçesi Eğitim Öğretim Merkezleri” bizim bakanlığımıza bağlı olarak çalışırlar.

Şimdi tabii biz Türkiye Türkçesi kavramını özellikle kullanıyoruz. Biliyorsunuz Kazak Türkçesi, Özbek Türkçesi, Kırgız Türkçesi biz diyoruz. O isimle de bakanlığa bağlı olarak da yurt dışında eğitim-öğretim faaliyeti yapıyorlar.

F. S.: TÖMER kaç ülkede faaliyet yapıyor? Yani Orta Asya’daki Cumhuriyetlerin çoğunda olduğunu biliyoruz?

H. K.: Tacikistan dahil, tüm Cumhuriyetlerde Türkiye Türkçesi Eğitim Öğretim Merkezlerimiz var. Bir de bu Türkiye Türkçesi Eğitim-Öğretim Merkezleri en son Kazakistan’da ve Türkmenistan’da açıldı. Onların sertifika programlarına katıldım, bu okulların mezuniyet programı. Ve merkezlerimizde de sertifika programına katıldım. Sadece bu sene Kazakistan’ın Almaatı’daki Türkiye Türkçesi Eğitim-Öğretim Merkezi’nde 560 kişiye sertifika verilmiş.

Çok yoğun bir talep var. Talebi karşılayamıyoruz. Arkadaşlarımız sabahtan öğlene kadar bir grup, öğleden akşama kadar bir grup, akşam bir grup ve bir de hafta sonu bir grupla çalışıyor.

F. S.: Tabi Türkiye Türkçesi Eğitim-Öğretim Merkezleri biraz yaygın eğitim gibi. Yani ordaki talep sahibi vatandaşlara eğitim veriyor ama bir de örgün eğitim kurumları var öyle değil mi? İlkokul, ortaokul, lise düzeyinde…

H. K.: Ona geçmeden önce isterseniz Yaygın Eğitim Merkezlerimiz var, Türkiye Türkçesi Eğitim-Öğretim Merkezleri’nin yanında. İki tane Yaygın Eğitim Merkezimiz var. Bu mesleki kurslarımızı veren merkezlerimizdir. Birisi Türkistan ve Kentav’da Kazakistan’da. Diğeri de Türkmenistan’da. Çok talep var. Özellikle Türkmenistan’dakini ben söyleyeyim. Türkmenistan’daki başkentte olduğu için bütün firmalarda yabancı firmalarda başkentte Aşkabat’ta. Dolayısıyla yabancı firmalar bir Fransız firması dâhil, bir Alman firması ya da başka firmalarda işe eleman alacakları zaman, işe oradaki Türkiye’nin kurmuş olduğu Yaygın Eğitim Merkezi sertifikasını istiyor. Uluslararası geçerlilik kazanmış oldu.

F. S.: Tabi bir de mesleki eğitim çalışmaları var. Yani meslek liseleri var bildiğimiz kadarıyla…

H. K.: Meslek lisesi, o kızlara dönük, bir tane Kırgızistan’da var. Diğerlerinde bizim ortaöğretim düzeyinde eğitim kurumlarımız var. Bunlar tabii genelde model oluşturma, oradaki eğitim alanında destek, o ülkedeki eğitim çalışmalarına lojistik destek sağlamaya dönük okullarımızdır. İlköğretim ve ortaöğretim düzeyinde.

F. S.: Tabii ilköğretim deyince iki hizmeti, ihtiyacı birden karşılıyor. Bir, yurtdışında görevli olan Türklerin çocukları için bir ilköğretim ihtiyacını karşılıyor, bir de o bölgede ilköğretim çağındaki çocuklar için belli bir eğitim imkânı…

H. K.: Aslında biz ilköğretimleri kendi vatandaşlarımız için öngördük. Fakat yoğun talep olması dolayısıyla o ülkelerin vatandaşlarından da öğrenci alıyoruz. Gerçekten şu anda biz fiziki mekân itibarıyla ihtiyaca cevap verecek durumda değiliz. Çünkü talep çok!

F. S.: Anadolu Lisesi düzeyinde ortaöğretim okulları için de bu söylenebilir sanıyorum…

H. K.: Tabii ki. Bu okullar aynı zamanda şu anda çok başarılı eğitim yapıyorlar. Ve bizim okullarımızdan mezun olanlar % 100 üniversiteye giriyorlar. Sadece bu sene Azerbaycan’daki Bakü’deki Bakü Türk Anadolu Lisesi’nin başarısını sizinle paylaşayım:

Bu sene Azerbaycan’ın lisans eğitimine 48 kontenjan ayrıldı. Diğerlerini de master ve doktoraya ayırdık. Ülkenin talebi o yönde oldu. 150 burs kontenjanı vermiştik. Bu 48 öğrenci için yapılan sınava 1.630 öğrenci girdi. Ama bu bin 600 kişi içersinde 29 öğrenci bizim Bakü Türk Anadolu Lisesi mezunuydu. Yani lisans kontenjanında da yarısından fazlasını bizim bu okul kazanmıştı.

F. S.: 40 kat başvuru oluyor demek ki!… Bütün bu faaliyetler eğitim ordusuyla yürütülüyor hiç şüphesiz. Yurt dışında bütün bu ilköğretim, ortaöğretim, Anadolu Lisesi, yaygın eğitim… Görevli kaç öğretmeniniz var?

H. K.: Şu an 254 öğretmenimiz var. Milli Eğitim’in yurt dışında çok öğretmeni var. Devlet ve Akraba Toplulukları içindeki öğretmenler bunlar. Bu rakam ona ait. (Bu konuştuğumuz projeler kapsamında) Üniversiteler hariç, biliyorsunuz.

F. S.: Tam da oraya gelecektim. Şimdi ilköğretim düzeyinde, ortaöğretim düzeyinde, yaygın eğitim, Türkçe’nin öğretimi düzeyinde çok farklı bir yelpazede faaliyetler sürdürülüyor. Tabii özel bir kuruluş kanunuyla kuruluyor ama yurt dışında üniversitelerimiz olduğunu da biliyoruz. Bu konuda kısaca bilgi verir misiniz?

H. K.: Türk devlet ve akraba toplulukları tarih sahnesine çıktıktan sonra devlet olarak bir taraftan çalışmalar yapılırken, eğitimin alt yapısına yönelik çalışmalar yürütülürken, sivil toplum kuruluşlarımız da vakıflar, dernekler eliyle yurt dışında eğitim kuruluşları açtılar. Şu anda bu coğrafyada 118 tane ilk ve ortaöğretim düzeyinde eğitim kurumu var.

Sivil inisiyatifin girişimleriyle açılmış bulunan eğitim kurumları. Ve 8 tane de üniversite var. Azerbaycan’da var, Kafkas Üniversitesi. Kazakistan’da var, Süleyman Demirel Üniversitesi ve Uluslararası Kariyer ve Yabancı Diller Üniversitesi. Hoca Ahmet Yesevi’den başka. Kırgızistan’da siz biliyorsunuz Atatürk Alatoo Üniversitesi var. Ayrıca Bosna-Hersek’te, Gürcistan’da her tarafta üniversiteler var.

F. S.: Ama bir model olarak da Kazakistan’da Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi, Kırgızistan’da da Manas Üniversitesi kamu tarafından açılmış, YÖK tarafından açılmış üniversiteler…

H. K.: Bunlar Türkiye ve Kazakistan ile, yani devletler arasındaki anlaşmayla açılmış bulunan üniversitelerdir. Biliyorsunuz Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi Türkiye ve Kazakistan girişimiyle Türkistan’da oluşturulan bir üniversite. Bu üniversite de bütün Türk dünyasından öğrenciler öğrenim görüyor. Sadece Türkiye ve Kazakistan değil. % 50 Kazakistan, % 25 Türkiye’den ve diğer % 25’i de Türk Devlet ve Akraba Topluluklarından.

F. S.: Ayrıca bölgede Türk dilinin yaygınlaştırılması için Liselerde Türkçe sınıfları ve yerli üniversiteler içerisinde Türk Dili Bölümleri, Türkoloji Bölümleri açılıyor değil mi?

H. K.: Ben size basit bir misal vereyim: Sadece Alamatı’da 14 üniversitede Türk Dili Bölümü var. Türk Dili Bölümünün sınıflarını oluşturuyoruz. Modern bir şekilde. Gerek bizim oradaki iş adamlarımız, gerek Milli Eğitim Bakanlığı olarak, gerekse TİKA’nın desteğiyle bu sınıfları oluşturuyoruz. Kütüphanelerini oluşturuyoruz. Zaman zaman öğretim görevlisi desteğini de biz veriyoruz. Tabii Türkiye’den mezun olup çok geri dönenler var. Kendi ülkelerinde Türk Dili Bölümünden mezun olanlar var. Biz o alana fazla girmiyoruz. Ama ihtiyaç duyduklarında biz onlara destek veriyoruz. Öğretmenlerimiz, öğretim görevlileri üniversitelerden buna destek veriyorlar.

Ayrıca mesela Kazakistan Alamatı’da direkt Cumhurbaşkanı’na bağlı bulunan Devlet Milli Üniversitesi var, Farabi Üniversitesi. Farabi Üniversitesinde Sosyal Bilimler alanında da ikinci dil olarak Türkçe okutuluyor. İktisat’ta, Hukuk’ta, Uluslararası İlişkiler’de, İşletme Bölümlerinde de Türkçe artık yaygın bir dil olarak kullanılıyor.

Hatta ben 1998 yılında o üniversitede bir konferans verdim. Konferansta da ikinci dil olarak Türkçeyi öğrenen öğrenciler vardı. Dedim ki; Kazakça mı Rusça mı, siz hangi dilde istiyorsunuz? Dediler ki; “Siz Türkçe konuşun”. Biz Türkçe konuştuk. Sordukları sorularda bizim vermek istediğimiz mesajları aldıklarını biz gördük. Bu da memnuniyet verici bir şey. Ayrıca çeşitli mesleklere yönelik akademi ve ortaöğretim düzeyindeki okullarda da -biliyorsunuz akademide ve ortaöğretimde bizim oluşturduğumuz Türkçe sınıflar var, onlar da o anlamda eğitim yapıyorlar.

F. S.: Sayın Genel Müdürüm çok teşekkür ediyoruz programımıza zaman ayırdığınız için. Ve bu güzel çalışmalarda başarılar diliyoruz. Tabii bu eğitime yönelik çalışmalar bu ülkelerin ve Türkiye’nin sadece bugününe değil, geleceğine dönük yatırımlar. Bu anlamda da büyük önem taşıyorlar. Çok teşekkür ederiz.

Bu videoyu indirmek için lütfen tıklayınız…